Yazının tamamı için tıklayınız.
Dildeki kelimeler, doğası gereği anlam alanlarını geliştirir, değiştirir ya da yok eder. Tüm bu anlam olaylarının çeşitli nedenleri bulunmaktadır. Kişinin zihin sürecinde gerçekleşen her türlü fiile mental fiil denir. Algılama sürecini başlatan duyu fiilleri, mental fiillerin bir türü olarak kabul edilir. Duyu fiilleri mental sürecin başlatıcısı olması nedeniyle oldukça sık kullanım alanına sahiptir.
Dildeki kelimelerin anlam alanlarının değişmesine neden olan etkenlerden birisi kullanım sıklığıdır. Kelimeler dilde işlek bir şekilde kullanıldıkça çokanlamlı hâle gelirler. Duyu fiilleri de her mental süreçte başlatıcı olduklarından sıklıkla kullanılmaktadır. Beş alt türden oluşan duyu fiillerinin her biri elbette aynı sıklıkta kullanılmazlar. Görme, işitme, tat alma, dokunma ve koku alma duyu fiillerinin dilde kullanım oranları birbiriyle eşit değildir. Örneğin, insan için daha önemli olan görme duyusunu ilgilendiren fiiller dilde daha çok kullanılmakta, bu nedenle bu fiiller çokanlamlı hâle gelmektedir.
Bu çalışmada Türkiye Türkçesinde kullanılan duyu fiilleri oluşturulan derlemde taranmış ve bu fiillerin kullanım sıklığı ile çokanlamlılığı arasındaki ilişki değerlendirilmiştir.
(…)
Görme > İşitme > Tat Alma > Dokunma > Koku Alma
Türkçedeki duyu fiillerinin kullanım sıklığının bu hiyerarşisi ilgi çekicidir. Öncelikle görerek bilgi ediniminin önemli olduğu daha sonra sırasıyla işitme, tat alma, dokunma ve koku alma duyularının kullanılarak çevrenin algılandığı görülmektedir. Duyular ve bu duyuların hareketlerini ifade eden fiiller arasındaki kullanım sıklığı ilişkisi de bu fiillerin çokanlamlı hâle gelmesiyle sonuçlanmıştır. Yani bir duyunun önemi onun dilde sık kullanımına neden olmuş bu da bu duyu fiillerinin çokanlamlı duruma gelmesini sağlamıştır.
Kısaca verilerden hareketle kullanım sıklığı fazla olan duyu fiillerinin anlam sayısının da fazla olduğu, kullanım sayısının azaldıkça sözlükte yer alan anlam sayısının da azaldığı görülmektedir. Yani sıklık ve çokanlamlılık konusunun birbiriyle çok sıkı bağ içerisinde olduğu yukarıdaki verilerden de anlaşılmaktadır.